Sue
Zırrr!
Alarmımı kapattım ve yatağımda yavaşça doğruldum. Yaklaşık bir buçuk yıldır bu
yetimhanede yaşıyorum ve açıkçası
yetimhane pek de harika bir yer değil. Çevredeki en iyi yetimhanenin bu
olması şaşırtıcı. En azından, her gün üç öğün yemek yiyoruz, eğitimimizi
aksatmadan görüyoruz ve akşamları uyuyacak yere sahibiz. Aslında buradaki çoğu
çocuk yalnızlığı seviyor ve kimse arkadaş istemiyor. İlk geldiğim zaman ben de
öyleydim ve sadece yetimhanenin postacı çocuğu Alisson ile konuşuyordum;
Şansıma bir ranzanın üst tarafı boştu ve hemen oraya yerleşmiştim. Yetimhanenin
kütüphanesinden bir çok klasik, fantastik ve macera kitabı ödünç alıyor ve
yatağıma uzanıp tüm gün onları okuyordum. Sonra yetimhaneye Sue isimli benden
üç yaş büyük olan bir kız geldi. Kız benim alt tarafımdaki yatağı seçti ve
oraya yerleşti. Onunla hiç konuşmuyorduk. Ama bir gün çok utanç verici ve
dostluğumuzun(pek dostluk denemez) başlamasına neden olan bir olay gerçekleşti.
Okuduğum kitapları kütüphaneye bırakmak için
onları bir bez torbaya doldurdum ve ranzanın merdivenlerinden aşağıya inmeye
başladım. O sırada dengemi kaybettim ve yere çakıldım. Kitaplarım da haliyle
etrafa saçıldılar. Sue gümbürtüyü duyduğu için kafasını kitaptan kaldırdı ve bana
baktı. Hemen yatağından indi, yanıma geldi ve:
-
Ah
merhaba. İyi misin? Dengeni kaybettin ve düştün zannedersem. Merdivenler
gerçekten de kaygan öyle değil mi? dedi.
Çok utanmıştım çünkü çok gülünç durumdaydım. Aynı zamanda hiç
konuşmadığım ve de tanışmadığım bu kızın bana bu kadar samimiyetle davranması
da beni şaşırtmıştı. Beni yerden kaldırdı ve dökülen kitaplarımı toplamama
yardım etti.
- Aa, demek sen de klasikleri seviyorsun. Ben de çok seviyorum. O,
Oliver Twist değil mi? Usta yazar Dickens’ın kaleminden çıkmış harika bir eser
daha,dedi.
Sue çok konuşkan bir kızdı.
Bana Canterbury’deki bir yetimhaneden geldiğini anlattı. Ve işte o şekilde
dostluğumuz başladı.
Garip
Rüya
“Yürürken gözüm vitrine takılmıştı. Vitrindeki kıyafet ilgimi çekmişti. Bu kıyafeti bir yerlerden gözüm ısırıyordu sanki. Sonra vitrin camındaki yansımayı fark ettim. Arkamı döndüm. Gördüğüm yansıma gerçekti.
Arkamda Charles Swift’in ta kendisi duruyordu.
Hemen kaçmaya yeltendim ama bir şey oradan kaçmamı engelliyordu. Çığlık çığlığa haykırıyor, yardım istiyordum. Ama etraftaki insanlar ben
orada değilmişim gibi davranıyorlardı. Charles da benim gibi hareketsiz duruyordu ama bunu bile isteye yapıyordu.
Sonra bir el silah sesi duydum. Etrafıma bakındım, ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Sonra bir kadının bana doğru geldiğini gördüm. Yine bağırmaya başladım. Ancak kadın içimden geçip, gitmişti. Buna ilk başta buna anlam veremedim Ellerime baktım, şeffaf renkteydiler. Ve işte o zaman anladım. Kafamı kaldırıp Charles’a
baktım ve düşüncemde
haklı olduğumu kabullendim. Charles beni öldürmüştü ve ben
artık bir ruhtan , bir hayaletten ibarettim. Bir el
silah sesi de Charles’ın elindeki silahtan gelmişti.”
Yatağımda hızlıca doğruldum. Ellerime baktım. Bir insandım , bir
hayalet ya da ruh değil. Ne var ki ,olanları idrak etmem pek zaman almadı. Hepsi bir
kabustan ibaretti. Ama buraya geldiğimde, az da olsa unuttuğum ve artık hiç aklıma gelmeyen bu cani adamın rüyama girmesi,
üstelik beni öldürmesi hiç hoşuma gitmemişti. Bu düşüncelerden sıyrılıp saate baktım. Saat 04.01’di. Daha güneşin doğmasına üç saat vardı. Bu kabustan sonra uyuyamazdım artık. Bende elime
kitabımı aldım ve okumaya başladım;
“ İLGİNÇ BULUŞMA
Bay Bumble, iki ay sonra
yetimhanenin müdiresi Bayan Corney ile evlenmişti. Bay Bumble, bir gün…”
Nottingham Katil’i Serbest
Sabaha
karşı elimde kitap, kafam yastıkta sızmışım. Beni kahvaltı için Sue uyandırdı. Hemen duşumu aldım, üzerimi giyindim ve -1. kattaki yemekhaneye doğru koşmaya başladık. Geç kaldığımız için patates kızartması ve sosisi kaçırmıştık ama en azından kızarmış ekmek ve sıcak çikolata vardı. Hızlıca kahvaltımızı ettik çünkü
Sue’ye “Sana anlatmam gereken bir şey var Sue. Kahvaltımızı hızlıca edip bahçedeki
havuzun arkasındaki banka gidelim” demiştim. Sözleştiğimiz yerde buluştuk. Ve söze başladım;
-Sue, burada
yani Nottingham’da, Charles Swift isimli bir katil var. O benim ailemi öldürdü
ve şimdi
de benim peşimde. Bu yetimhaneye gelmeden önce beni evlat edindi ancak sonra onun
çevirdiği
dolapları ortaya çıkardım ve şimdi hapishanede. Dün gece rüyama girdi ve kabusa çevirdi. Rüyamda…
Ona
rüyamı anlattım. Korkuyla dinledi. Tam bir şey demek için ağzını açtı ancak Alisson geldi ve bize gazetelerimiz
verirken “Duydunuz mu? Ünlü Nottingham katili Charles Swift serbest bırakılmış” dedi. Sue ve ben donduk kaldık fakat Alisson’ a
belli etmemek için “Umarım kimseye zarar vermeden kendi halinde yaşar” dedik. Alisson uzaklaştıktan sonra dediğimiz lafın saçmalığına güldük. Ama elbette buna sinirimiz sebep olmuştu “Bak Ellie, eğer o pis katil buraya gelirse birlikte kaçarız ve
onu temelli yok etmenin yolunu ararız. Ben her zaman yanındayım. O kötü ve kaba
kuvvet kullanan biri, biz ise iyi ve zekamızı kullanan iki kızız.” dedi.
Tamamen içim rahatlamadı belki ama yine de kendimi biraz daha güvende
hissettim. Nasıl olur da Charles’ı serbest bırakırlar? Annemi, babamı ve minik
Joe’mi öldüren adamı nasıl serbest bırakırlar? Ömrü boyunca 28 kişi öldüren adamı nasıl serbest bırakırlar? Akıl alır gibi değildi. Gelecek hakkında tek bildiğim o katilden ailem için İntİkam almaktı. Bunları düşünerek uykuya daldım.
Yangın , Sue ve Charles
Yine
aynı şey
oldu. Korku dolu çığlıklar ve yardım isteyen haykırışlarla uyandım. Vakit geceyarısını biraz geçmişti. Ne olduğunu anlamam uzun sürmedi. Yangın çıkmıştı. Hemen yatağımdan aşağıya atladım ve Sue’nin yatağına baktım. Gördüğüm şey kalbime bir hançer gibi saplandı. Sue orada yoktu. Beni bırakıp
kendi canını kurtarmıştı. Oysaki, dün her zaman yanımda olacağını söylemişti. Ancak o an onları düşünemezdim. Hemen acil çıkış kapısına koştum ama kapılar kilitlenmişti. Oksijen git gide azalıyordu. Odamdaki pencerelere
koştum.
Onlarda zincirlenmişti. Tek çare kırmaktı ve ben de öyle yaptım. Önce odamın tam yanında
olan personel odasındaki tamir çantasından çekiç aldım ve odama geri döndüm.
Cama var gücümle vurdum ve en sonunda kırıldı. Bina çok yüksek değildi. O yüzden atladım. Hemen biraz soluklandım. Temiz havayı içime çektim. İtfaiye gelmişti. Bayan Calpso bana yardımcı oldu ve bana bir
bardak su verdi. Nedense bu yangınla ilgili aklıma kazara olmadığı gibi bir şüphe düşmüştü. Charles gibi bir katilin bugün serbest kalması ve akşamına kaldığım yetimhanede yangın çıkması fazla tesadüftü. Ancak ortalıkta ne Charles’dan ne de Sue’den eser yoktu. Bizi Sheffield’daki
bir yetimhaneye götürmek için bir servis geldi. Herkes servise doluşurken ben kaçtım. Çünkü Charles’ın nerede olduğunu biliyordum. Yani emin değildim elbette ama sezgilerime biraz güveniyorsam beni şaşırtmayacaktı büyük ihtimal.
Gerçek Son
Gittiğim yer Leeds Balıkçısı’ydı. Charles’ın orada
arkadaşları
çalışıyordu. Kapıdan içeri girdim. İçerisi bomboştu. Ancak arka odadan kahkaha sesleri geliyordu.
Açıkçası korkuyordum. Sonra bir ses duydum. Bir genç kızın sesi. Bu ses Sue’ye
aitti. Yardıma ihtiyacı olduğunu düşündüm. Ama sonra “Dostum Charles, o kızı çok iyi oyuna getirdim
öyle değil
mi?” dedi. O an yerime mıhlanmıştım âdeta . İntikam duygusunun temelinde yatan duygu olan
ihanet duygusunu ilk defa hissetmiştim. O anlık öfkem ile kapıya tekme attım. Charles’ın ekibi
hemen silahlarını bana doğrultu. Sonra Charles silahlarını indirmelerini söyledi ve “Bu kızı ben öldüreceğim çünkü almam gereken bir İNTİKAM var.
Hem zaten Thompsonların geri kalanını da ben öldürmüştüm öyle değil mi? Bu aile geleneğini devam ettirelim.” diye ekledi ve kahkaha attı.
Sonra silahını yere bıraktı. “Eğer seni silahla öldürürsem adil olmaz. O yüzden senin işini bitirmek için kaba kuvvete başvuracağım.” dedi. Charles “işini bitireceğim” demişti ve bu benim içimdeki korkuyu arttırmaya yetmişti. Eline yerden bir şey aldı ve onu açık olan camdan denize fırlattı. Ve işte o zaman aklıma bir fikir geldi. Demin tekmeleyerek açtığım kapıdan geri çıktım ve dış kapıya doğru koştum. Charles’ın nefesini ensemde hissediyordum.
Kapının önünde balıkların konulduğu kutular vardı. Onları üst üste dizdim ve onlara
tırmanarak Leeds Balıkçısı’nın çatısına çıktım. Arkamı denize döndüm ve
kımıldamadan yerimde durdum. Sonra Charles öfkeli bir biçimde üzerime doğru koştu. Hemen geri çekildim. Önce yalpaladı sonrada olması
gerektiği
gibi çığlıkları eşliğinde denize düştü ve akıntıya kapılıp sürüklendi. O sırada polis
binanın etrafını sarmıştı ve Charles’ın arkadaşlarını tutuklamıştı. Binanın sağ tarafına doğru atladım ve polisin yanına gittim. Karakola gittik ve
ifade verdim. Bana Charles’ı
arayacaklarının güvencesini verdiler. Ardından da bir polis arabasıyla beraber
Sheffield’daki yetimhaneye gittik.
Yetimhaneye varınca Bayan Calpso’nun benim için ayırdığı odaya gittim. Hiçbir şey yemedim çünkü iştahım kaçmıştı. Sürekli yaşananları düşünüyordum; Sue’nin ihaneti ve Charles’dan aldığım İNTİKAM Sue’nin bana ihanet etmesi mideme yediğim bir darbe gibi bulantı yapmıştı. Ve inanılmaz bir şekilde birkaç saat önce biri gözlerimin önünde (daha doğrusu beni öldürmeye çalışırken) ölmüştü. Bu hayatım boyunca peşimi bırakmayacak bir karabasan gibiydi benim için. Bunun üstesinden nasıl geleceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Charles ölmüştü. Sue yakalanmıştı. Herkes yaptığı yanlışların cezasını çekmişti. Adalet, İNTİKAMı benim için almıştı. Bütün defterler kapanmıştı. Yalnızlığım ve ailemin yasıyla kalmıştım.
Ama zaman güzel bir ilaçtı. Zor da olsa zamanla yaralarımı sardım ve insanlara tekrar güvenmeyi öğrendim. Ömür boyu sürecek sağlam dostluklarla kendime yeni bir hayat kurdum.
Hayalini kurduğum bir mesleğe sahibim. Hergün beyaz önlüğümü giyip birilerini yaşatmak için çabalıyorum. Başkalarının da anneleri, babaları ve kardeşleri ölmesin diye elimden geleni yapıyorum...
-SON-
Çok sürükleyici, anlatım çok başarılı. Gerçekten çok beğendim
YanıtlaSilÇok güzel yazmışsın ellerine sağlık💞
YanıtlaSil