Felaket Gece ve Bay Lapel
Bundan tam 4 yıl önceydi. O zamanlar dokuz yaşlarındaydım. O geceyi hayal meyal hatırlıyorum. Her akşam olduğu gibi annem ve ben birbirimize iyi geceler dileyip yataklarımıza çekilmiştik ve ışıkları kapatıp hemen uykuya dalmıştık. O gece bebek kardeşim Joe bile bir kez olsun ağlayıp bizi uyandırmamıştı. Saat gece üç sularında, annemin haykırışı ve Joe’nin ağlamayla karışık çığlıklarına uyanmıştım. Her yer zifiri karanlıktı. Nefes almakta zorluk çekiyordum ve öksürmeye başlamıştım. Bir süre sonra etrafımı duman ve alevlerin sardığı fark ettim. Ve sonra yavaş yavaş gözlerim kapandı. Gözümü açtığımda hastanedeydim. Yanı başımda bir adam vardı.
Bana:
-Merhaba sevgili Ellie, dedi. Muhtemelen beni ilk defa görüyorsun ve ben de seni ikinci defa. Gerçekten o yangından sağ çıkmana çok sevindim. Boğazını temizledi ve konuşmaya devam etti:
-Ne yazık ki kardeşin Joe yangın esnasında dumanlardan dolayı öldü. Annen de hastaneye getirildikten 17 dakika sonra gözlerini yumdu. Ancak tüm aramalarımıza karşın babanı bulamadık.
Tanımadığım o adam babamın bu
yangında öldüğünü zannediyordu.
-Efendim, babam kardeşim doğduktan sonra yaptığı bir dalış esnasında
kafasını taşa çarparak öldü. O evde sadece Joe, annem ve ben yaşıyorduk. Ve
ayrıca siz kimsiniz ve beni nereden tanıyorsunuz?
-Oh, Ellie baban için çok üzgünüm… Sana kendimi tanıtmayı unuttum,
öyle değil mi? Ben Christopher Lapel, senin vaftiz babanım. En son, sen bir
yaşındayken sizi ziyaret etmiştim.
Bu duyduklarımın doğruluğundan
tereddüt ediyordum. Bu adam benim vaftiz babamsa eğer annem bana bundan neden
hiç söz etmemişti. Ben bunları düşünürken içeri doktor girdi:
-Merhaba Ellie Thompson ve tekrardan selamlar Bay Lapel. Ben Doktor
Sparks. Bayan Thompson, siz baygın olduğunuz esnada tüm sağlık kontrolleriniz
yapıldı ve şaşırtıcı bir şekilde vücudunuzda anormal bir durum yok. Yarın
taburcu olacaksınız ,dedi.
Ama benim gidecek ne bir evim
ne de tanıdığım bir akrabam vardı.
- Doktor Bey, bildiğiniz üzere evim yangında yandı ve tanıdığım bir akrabam yok. O yüzden taburcu edildikten sonra gidebileceksiniz.
Sözlerimi tamamlayamadan Bay
Lapel araya girdi:
-Sevgili Ellie, senin vaftiz baban olarak sen baygınken şehir
merkezindeki müdürlüğe gidip seni evlat edindim. Umarım senin hoşuna gitmeyecek
bir şey yapmamışımdır. Ancak müdürlük şu sıralar epey yoğun olduğu için
bulduğum ilk boş saate randevu aldım ve gidip bu işi hallettim, dedi.
O bunları anlatırken sanki
uykuya dalmışım gibi yaptım ve gözlerimi kapattım. Bay Sparks ve Bay Lapel de
beni rahatsız etmemek için aralarında fısıldaşarak odadan çıktılar. Onlar
odadan çıktıktan sonra onların yanında yaşayamadığım yasımı sessizce ağlayarak yaşadım. Sonra
kendimi zor da olsa toparladım. Joe ve annemi kaybetmenin hüznünü yaşıyordum
elbet ancak soğuk kanlı davranmam gerektiğini de biliyordum. Bay Lapel masum ve
sempatik bir adama benzese de içimde onun hakkında kötü bir his vardı. Beni
bekleyen korku dolu ve huzursuz maceralardan bir haber şekilde felaket geceyi
ve Bay Lapel’i düşünerek uykuya daldım.
Devasa Malikane
Ertesi sabah uyandım. Hastanenin
benim için verdiği kıyafetleri çıkardım. Sonra Bay Lapel’in benim için aldığı gri
kazak ile siyah eşofmanı üzerime geçirdim ve ayağıma kırmızı ayakkabılarımı
giyerek odadan çıktım. Bay Lapel tüm akşam odamın önünde beklemiş, bazı
zamanlarda da beni kontrol etmek için odama girip, çıkmıştı. Hemen hastanenin giriş
katında bulunan yatış müdürlüğüne gittik ve taburcu için gerekli işlemleri
gerçekleştirdik. Ardından Bay Lapel’in siyah Porsche arabasına bindik ve evine
doğru ilerlemeye başladık. Bana
yoldayken aslında tam adının Christopher Lapel olduğunu ve ona Chris diye hitap
edebileceğimi söyledi. Ve tabii ki istersem ona baba da diyebileceğimi söyledi.
Chris’in giyim kuşamından ve elbette arabasından dolayı onun zengin olduğunu
anlamıştım ancak evinin önüne geldiğimizde onun bir milyarder olduğunu
düşündüm. Kocaman havuzlu bir malikanede yaşıyordu. Evinin ön bahçesine
kendisinin devasa bir heykelini de yaptırmıştı ayrıca. Bizi malikanenin
girişinde oranın bekçisi karşıladı. İsmi Russel’dı ve çok suratsız biriydi.
Chris bana kalacağım odayı gösterdikten sonra eğer ona ihtiyacım olursa onun
nerede bulabileceğimi de gösterdi ve ertesi gün, bana kıyafet almak için dışarı
çıkacağımızı ekleyip odadan ayrıldı. Benim için ayırdığı oda bir ebeveyn
odasından bile daha büyüktü ve kendine ait bir banyosu vardı. Ayrıca benim
ihtiyacım olabilecek her türlü şeyi de yatağımın üzerine koymuştu. Masamın
üzerine bırakılan enfes yemeği mideme indirdim, yatağıma uzandım ve başımdan
geçenleri düşünmeye başladım. Daha dün akşam yatağımda uyuyordum ve her şeye
sahiptim oysa şimdi bir malikanede kendime ait olan odada yalnız başıma
oturuyordum. Belki dün, şuan olduğundan daha fakirdim ama en azından beni seven
ve kollayan bir annem ile tatlı Joe’m vardı. O an tekrar ağlamaya başladım.
Gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Ama sonra kendimi toparladım ve kendi kendime
“Ağlama Ellie, dedim. Ağladığın zaman annen ve Joe geri gelmeyecek ve mutlu
yuvana geri dönmeyeceksin. Kendini toparla ve mücadele et” dedim. Sonra gidip
sıcak bir duş aldım. Çok yorgundum o yüzden biraz kestirmeye karar verdim ve
gözlerimi kapattım.
Tuhaf Yemek Gecesi
İrkilerek yatağımda doğruldum. Yine kabus
görmüş olmalıydım. Ansızın kapım tıklatıldı ve “Girebilir miyim?” dedi bir ses.
“Gel” diye yanıtladım. İçeri Chris girdi ve aceleyle söze girdi:
“Merhaba Ellie, umarım seni uyandırmamışımdır.
İstediğin bir şey var mı?” diye sordu.
-Hayır
teşekkürler, Bay Chris, diyerek yanıtladım.
- Bu akşam çok
sevdiğim, saygıdeğer arkadaşım Joseph Palme bize akşam yemeğine gelecek. Eğer
istersen bu akşam bize katılabilirsin. Hem böylece Joseph ile de tanışmış
olursun, dedi.
Bu teklifini kabul ettim. Akşamüstü saat yedi
civarlarında kapı zili duyuldu. Hemen Chris ile beraber aşağı indik. Joseph bizi yemek odasında bekliyordu. Chris:
-Sevgili dostum
Jo, bize çok büyük bir şeref verdin. Ellie, bu benim saygıdeğer dostum Joseph.
Ve Jo, bu sevimli hanımefendi de benim manevi kızım Ellie. Tanışma faslımız
bittiğine göre ziyafet başlasın!
Hepimiz sofraya oturduk. Aşçılar yemekleri
sofraya koymaya başladılar. Tüm akşam yemeklerimiz yedik ve sohbet ettik.
Yemekten sonra tatlılarımızı yedik ve meşrubatlarımız içtik. Ardından;
-Gerçekten çok
uykum geldi. Artık yatsam iyi olur. Harika bir geceydi Chris ve sizinle
tanıştığıma da çok memnun oldum Bay Palme, dedim ve merdivenlere yöneldim.
Onlar da benim gitmemi bekliyorlarmış gibi bir “Oh” çektiler ve hararetli bir
biçimde konuşmaya başladılar. Odama gittiğimde hâlâ sesleri duyuyordum. Bay
Palme’nin “ Orlando…”dediğini duydum. Bu babamın adıydı. Ardından sesler
kesildi. Beni de haliyle bir şüphe kaplamış oldu. Bu düşüncelerimi de alıp
rüyalar âlemine doğru yol aldım.
Telefon
Sesleri ve Chris’in Gerçek Yüzü
Sabah gözümü bağrış sesiyle açtım. Bu ses Chris’e aitti. Yatağımdan
yavaşça kalktım ve sesin geldiği yöne doğru kulak kabarttım. Ses tahmin ettiğim
gibi Chris’in odasından geliyordu. Benim odam ile Chris’in odasını ayıran duvarın yanına
doğru ilerledim ve kulağımı duvara yasladım. Ses şimdi daha netti. Chris “Beni
anlamıyorsun Larry. O kızın yangından kurtulması imkansızdı ama oldu işte.
Olumlu tarafından bakalım, en azından annesi ve kardeşi öldü. Molly, kızına
Orlando’nun kafasını bir taşa çarparak öldüğünü söylemiş, dedi ve bir kahkaha
patlattı. Sonra devam etti “Thompson ailesinden geriye sadece kızları Ellie
kaldı. Onu bildiğin gibi evime aldım. Bu sayede her zaman gözüm onun üzerinde olacak.
Odasında bulunan kameralar sayesinde onu her zaman izleyebiliyorum. O sadece
minik zavallı bir kız ve onun icabına bakmak zor olmaz. Zaten yarın da onu
alışverişe götürdükten sonra ona balı-”
özlerin geri kalanını duyamadım. Ama duyduklarım karşısında şok
olmuştum. Evet, Chris’in iyi biri olduğunu düşünmemiştim ancak bu kadarını da
beklemiyordum. Bu adamın amacı bas baya Thompson ailesini yani bizi tamamıyla
öldürmekti. O sırada gözüm kameraya
ilişti. Chris, Larry denen adama odama kamera koyduğunu söylemişti. Kamera
kayıtlarını tutulduğu oda Bekçi Russel’ın odasıydı. Bunu geçen odaları gezerken
görmüştüm. Sonra odamdan çıkıp uçar adımlarla Bekçi Russel’ın odasına gittim. Odasında
yoktu. Ayrıca mutfaktan kahve makinasının sesi geliyordu. Kendine kahve almak
için gitmiş olmalıydı. Çok vaktimin
olmadığını anladım. Kayıtları hemen sildim. O sırada, masada duran USB’yi fark
ettim. Hemen kamera kayıtlarını ona
kaydettim. Sonuçta, eğer ki Chris’in elinden kurtulursam polise delil olarak
bunu sunabilirdim. USB’ yi cebime attım ve tekrardan uçar adımlarla odama
gittim.
O öğleden sonra Chris kapımı çaldı. Ve
alışveriş için hazır olup olmadığımı sordu. Hazır olduğumu söyledim ve arabaya
bindik. Mağazaya gidince hızlı bir şekilde işimizi hallettik ve geri arabaya
bindik. Chris “ Ellie, istersen seninle balığa çıkabiliriz. Hem biraz kafan
dağılır.” dedi. Hemen kabul ettim ve on dakika içerisinde sahile vardık.
Arabadan iner inmez var gücümle koşmaya başladım. Hemen bir taksi durdurdum ve beni
hızlıca karakola götürmesini söyledim. Sonra adam arkasını döndü. O adam geçen
akşam bize yemeğe gelen Chris’in dostu Joseph Palme’nin ta kendisiydi. Beni
yakalayamadan arabadan atladım ve karakola doğru koşmaya başladım. Yolda
koşarken bisiklete binen bir çocuk gördüm. Ona, peşimde suçluların olduğunu ve
kaçmak için bisiklete ihtiyacım olduğunu söyledim. Geri getireceğime söz
vererek bisikleti aldım ve rüzgarı arkama alıp sürmeye başladım. Karakolun
levhasını görünce daha da hızlandım. Ve işte varmıştım. Hemen bisikletten indim
ve gördüğüm ilk polisin yanına koştum. Olayı anlattım. Chris adında birini
dosyasını bulamadılar. Elbette bu suçu işlerken sahte kimlik kullanmıştı. Ama
bu çevredeki suçluların fotoğraflarına baktığımda Chris’i hemen fark ettim.
Gerçek adı Charles Swift’idi. Peşimdeki suçlunun bu adam olduğunu söyledim ve hemen
arama çalışmalarını başlattılar. Charles yakınlarda olduğu için hemen
yakalandı. Ancak onu hapishaneye attırabilmek için daha fazla delile ihtiyacım
vardı. Neyse ki onun odasının kamera kayıtlarını USB’ye aktarmıştım. Delil
olarak USB’i gösterdim ve onlar da Charles için gerekli işlemleri uyguladılar.
Beni de o çevredeki en iyi yetimhaneye götürdüler. Charles’ın bana söylediği
son şey “ Buradan çıktıktan sonra ömrümüm geri kalanını seni öldürmek için
harcayacağım!” oldu. Bu sözleri elbette içime korku saldı. Charles’ın
sözlerinden bu maceranın burada bitmeyeceğini de anlamış oldum. Ve ben bitti
demeden de bitmeyecekti.
-Devam Edecek-

Merakla bekliyoruz, maceranın devamını.
YanıtlaSil